Psikolojik travma tepkilerinin, yaşanan yangının hemen ardından ortaya çıkabileceği gibi gecikmeli olarak daha sonraki zamanlarda da ortaya çıkabildiğini aktardı. Psikolojik travma tepkilerinin şiddeti ve yoğunluğunun kişiden kişiye değişiklik gösterebildiğini ifade eden Esra Gül Koçyiğit, “Travmatik olaylar sonrası yetişkinler gibi çocuklar da psikolojik travma yaşayabilirler. Bu dönemde psikolojik ilk yardım desteği alınmasının hastalığın etkilerini azaltır” dedi. Yarı yıl tatili nedeniyle aileleriyle birlikte olan çok sayıda çocuğun ve gencin de bu travmayı yaşadığına işaret etti. Diğer taraftan birçok çocuğun da televizyon başında ya da ellerindeki telefonlardan kontrolsüzce yangın ve çaresiz insan görüntülerine maruz kaldıklarını aktardı. Bu görüntülerin çocuklar üzerindeki etkilerinin kendilerine en çok iletilen sorular olduğunu değinen Klinik Psikolog Dr. Esra Gül Koçyiğit bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili önemli uyarılarda bulundu.
Dr. Esra Gül Koçyiğit, destek ve sağaltım sürecinde esas olanın, kişide ileri derecede yıpranan güvende olma duygusunun yeniden tesisi ve geri kazanımı olduğunu belirtti. Esra Gül Koçyiğit’e göre, bu kazanım, pek çok psikolojik belirtinin sona ermesini sağlayacak ve pek çoğunun sağaltımını kolaylaştıracak etkide. Özellikle çocukların üzerinde kalıcı etki bırakmaması için yapılacaklara değinen Koçyiğit önerileri şöyle sıraladı:
- Bu felaketlere şahit olan çocuklar aynı soruyu tekrar tekrar sorabilir. Bu durum çocuğun güvende olduğundan emin olmak için kullandığı bir yöntemdir. Bıkmadan, sabırla tüm sorularına cevap verilmelidir.
- Bu nedenle çocuklara artık güvende oldukları söylenebilir. Bu yaşanılanların kimsenin suçu olmadığı ifade edilebilir. Çünkü zihinsel gelişim açısından yeterli olgunluğa ulaşmamış çocuklar bu tür olayların kendi düşüncelerinden meydana geldiğini de düşünebilirler.
- Kendilerini suçlu ve çaresiz hissedebilirler. Hayatta her şeyin kontrolümüz altında olmadığı ve kontrolümüz dışında gelişen olaylarda bizim sadece önem alabileceğimiz anlatılmalıdır.
Dr. Esra Gül Koçyiğit, çocukları televizyon ve dolayısıyla haberlerden tamamen uzak tutmanın mümkün olmadığını dile getirdi. Ancak çocuğun izlediği televizyon programlarına sınır konulması konusunda uyarılarda bulundu. “Aşırı korkutucu veya aşırı duygusal haberler yerine gerçek haberlerin aktarıldığı televizyon programlarını ebeveynin/bakım verenin nezaretinde izlenmesi sağlanabilir.” dedi. Medyada çıkan haberlerin amacının çocuklara anlatmak kaygılarını azaltacağını ifade eden Koçyiğit, “Bu haberler felaketlere karşı önlem almamız için bize bilgi amaçlı veriliyor. Yangın anında ne yapmamız gerektiğini öğrenmemiz bizi korur gibi.” bir yaklaşım sergilenmesi önerisinde bulundu.
Bundan sonraki süreçte nasıl davranılmalı?Dr. Esra Gül Koçyiğit, ebeveynin/bakım verenin de sağlık durumunun önemli olduğunu değerlendirdi. Yalnızca çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanması ve kendi ihtiyaçlarını ihmal etmesinin uygun olmadığını dile getirdi. “Beslenme, sağlık, duygusal ihtiyaçlar vb. konularda ebeveynlerin kendine bakım verebildiğinde çocuklarına da daha faydalı olabileceği bilinmeli.” görüşünü dile getirdi. Ebeveynler ya da bakım veren kişilerin çocuğun bu yaşanan olayı daha iyi anlayabilmesini sağlamak için çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun biçimde yaşanan felaketlerin etkileri hakkında bilgi verebileceklerini söyledi.
“Ailece bir arada kalınmalı”
Yaşanan travmanın atlatılmasında mümkün olduğunca ailece bir arada kalınmasını tavsiye eden Koçyiğit, “Çocuğun yeme-içme, uyuma gibi fiziksel ihtiyaçları mümkün olan en kısa sürede felaket öncesi dönemdeki rutine dönmelidir. Bu sayede çocuk kendini daha güvende hissedecektir.” dedi. Koçyiğit diğer yapılabilecekleri ise şöyle ifade etti.
- Ebeveyninden ayrılma endişesi yaşayan çocuklara destek sağlanarak güven duyup rahat hissetmeleri sağlanmalıdır.
- Bu süreçte hem ebeveynin hem de çocuğun çevresindeki önemli kişilerin iyi birer dinleyici olmaları gerekmektedir. Çocuğun anlatmak istediklerini dikkatli ve sakin bir şekilde sabırla dinlemek çocuğun duygularını aktarmasında çok önemlidir.
- İmkanlar el verdiğince çocuklara oyuncaklı ortamlar hazırlanmalıdır. Özellikle baba, anne, kardeş, arkadaş, ev, itfaiye, polis, doktor, ambulans, hastane gibi kişi ve nesneleri temsil eden oyuncakların bulunmasına özen gösterilmelidir. Çocuklar, çocuksu doğallıklarıyla gerilimlerini oyuna yansıtarak deşarj olurlar.
- Çocukla bire bir konuşulabilir. Hikâye yazdırılabilir. Korkularından bahseden çocuklara korkuları ile ilgili resim yaptırılabilir. Bununla birlikte kendisini kurtarmaya gelen itfaiye ekibi, gönüllü çalışanları da resmetmeleri konusunda cesaretlendirilebilir. Kolaj çalışmaları gibi sanat etkinlikleri de yaptırılabilir.
- Yangına maruz kalmış diğer kişilere veya kendini kurtarmaya gelmiş kişilere mektup yazmak gibi çalışmalar için desteklenebilir.
- Çocuğun kendisini ifade etmesi konusunda ebeveyn/ bakım verenleri tarafından desteklenmeli ancak bu konuda çocuk zorlanmamalıdır. Bazı çocuklar olayla ilgili daha çok konuşurken bazıları olayın sadece bir kesiti hakkında konuşabilirler. Ayrıca çocukların yaş ve gelişim düzeyi de dikkate alınmalıdır. Gelişimsel anlamda 5 yaş altındaki çocuklar çok fazla şey söylemezler. 6-9 yaşlardaki çocuklar bazı şeyleri konuşabilecek kadar hazırdırlar. 10 yaş ve üzerindeki çocuklar daha fazla konuşmaya uygundurlar. Çocukların kendini ifade edebilmeleri desteklenirken “olay olduğunda hissettiğin ilk şey neydi?” diye sorulabilir. Cevap alınmadığında o zaman “ne düşündün” şeklinde de sorulabilir. “Kendini daha güvende hissedebilmen için neler yapabilirim”, “Kendini güvende hissedebilmek için sen neler yapabilirsin” gibi sorular sorulabilir. Güvenli “yer” in neresi olduğu ile ilgili resim çizdirilebilir. Ayrıca çocuklara beklenmedik durumlar karşısında üzülmenin normal olduğu söylenmelidir. Çocukların ağlamalarına da, üzgün olmalarına da fırsat verilmelidir. Çocuklar cesur olmak zorunda değillerdir. O nedenle “sen cesur bir çocuksun” korkmamalısın” gibi ifadelerden kaçınılmalıdır.
- Olumlu gelişmelerden de bahsedilmelidir. Birçok kişinin de bu tip felaketler yaşayıp ama zarar görmediğini, yararlananların da hızlıca iyileştiğini, yaşanmış kahramanlık hikayelerinden de bahsetmek gerekmektedir.
- Çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlarken, “Asla bir daha olmayacak” gibi kesinliği olmayan cümleler kurmamak gerekmektedir.
- Çocuğun bu dönemde gerileme davranışları olabilir. Örneğin; daha önce tuvalet alışkanlığını kazanmış veya parmak emme gibi davranışları olmayan çocuklarda afet sonrası alt ıslatma, parmak emme gibi davranışlar görülebilir. Bu konuda çocuğu eleştirmemek, olumsuz tepkiler göstermemek gerekmektedir.
- Çocuğa güven duygusunu oluşturmanın bir yolu da kötü bir durum olduğunda ne yapması, nereye gitmesi konusunda bir plan yapmaktır. Çocuğun bilgilerin içeren bir kağıdın yazılı olduğu küçük bir cüzdan temin edilebilir. Çocuğa mutlaka birilerinin kendisiyle ilgileneceği söylenebilir.
“Ebeveynin/bakım verenlerin desteği bazen tek başına yeterli olmayabilir.”
Altınbaş Üniversitesinden Dr. Esra Gül Koçyiğit, bazen tüm bu desteklerin yeterli gelmediği durumlara olabileceğini hatırlattı. Dikkate alınması gereken belirtiler hakkında aileleri uyardı: “Çok uyumak veya uykusuzluk gibi uyku değişiklikleri, kabus görme, yemek yeme de değişiklikler, iştah kaybı veya çok yeme, sık sık ağlama, karın ağrısı, bağırsaklarla ilgili şikayetler, aşırı yorgunluk ve irritabilite, önceki keyif aldığı şeylerden zevk alamama, dikkat ve konsantrasyon güçlüğü, aşırı derecede ayrılık anksiyetesi, umutsuzluk hissetme gibi belirtiler varsa ve çocukta görülen bu belirtiler 4-6 haftadan daha fazla sürüyorsa profesyonel yardıma başvurulmalıdır” dedi.