Dünyada ve ülkemizde en önemli ölüm nedenleri arasında yer alan kardiyovasküler hastalıklar ve bunların sonuçlarından biri olan kalp krizlerinin en önemli belirtilerinden biri göğüs ağrısı. Her göğüs ağrısının kalp krizi işareti olmadığını belirten Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. İsmail Ateş, ”Her göğüs ağrısı kalp krizi ile ilgili değildir. Ancak burada hastaları değerlendirirken, koroner kalp hastalıkları ile ilgili belirli risk faktörlerini değerlendiririz. Onların olup olmaması önemlidir. Hastanın erkek olması, 40 yaşını geçmiş olması, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, sigara kullanımı, yüksek tansiyon, ailede erken yaşta kalp krizi hikayesi, sedanter yaşam gibi risk faktörleri varsa ve hastanın bahsettiği ağrı göğüste ağırlık ve baskı hissi uyandıran, giderek şiddetlenen ağrı şeklindeyse bunu detaylı değerlendirmek lazım. Bazen sadece hastanın telefonda tarif ettiği ağrı şeklinden hastanın hemen hastaneye yatırılıp ileri tetkik için değerlendirilmesi gerektiğini, anjiyosunun gerekli olduğunu anlarız. Bazen de yüz yüze daha detaylı bir değerlendirme yapabiliriz. EKG (elektrokardiyografi) ve ekokardiyografi dediğimiz kalp ultrasonu ile kalbine bakabilir veya bazı kan testleri ile bunu anlayabiliriz.” Dedi.
Kriz gelişmeden hastaneye başvurmakta fayda var.
Dr. Ateş hayati nitelikte olabilecek 3 belirtiye dikkat çekerek, ”Hastalara benim en önemli tavsiyem şudur. Hasta belli risk faktörlerini taşıyorsa, belli yaşın üzerindeyse, göğsünde tarif edemediği bir ağrı hissetiyse mutlaka bir acil servise uğrayıp EKG ve diğer gerekli tetkiklerle değerlendirilmesi gerekir. Kalp krizi geçiren hastaların yüzde 20-25’i hastaneye ulaşamıyor. Hastaneye ulaşanların da kriz öncesine nazaran yüzde 5-10 riski bulunuyor. Dolayısı ile kriz gelişmeden hastaneye başvurmakta fayda var.” şeklinde uyarılarda bulundu.
Kalp krizini hafif atlatmanın yolları nelerdir?‘Kalp krizini hafif atlatabilir miyiz?’ sorusuna da yanıt veren Dr. İsmail Ateş, ”Öncelikle Kalp krizinin ne demek olduğunu açıklamaya çalışayım. Kalbin kendisini besleyen 3 tane ana damar bulunmaktadır, bunlara biz koroner arterler diyoruz. Damar duvarının zaman içerisinde yağlanmasına ve kireçlenmesine bağlı ufak ufak daralmalar başlamaktadır. Çamaşır makinesinin borularına biriken kireç gibi düşünün bunu. Bu damarlardaki yavaş yavaş tıkanmalarda risk daha azdır ama ani tıkanmalarda kalp krizi gelişir. Aslında kalp krizlerinin büyük çoğunluğu kalp damarlarında yüzde 50 oranlarında darlık varken orada biriken plağın ani olarak yırtılması sonucu pıhtı oluşmasına bağlıdır. Bu pıhtılar damar duvarında oluşan çatlakları yamamak için oluşuyor aslında, ancak bu aşırıya gittiği zaman kalp krizine neden oluyor. Bundan dolayı risk faktörleri önemli bir yere sahip. Özellikle erken yaş kalp krizlerinde belli risk faktörleri var. Erkek olmak, 40 yaşını geçmiş olmak, sigara kullanmak, şeker hastalığı, ailede erken yaşta kalp rahatsızlığı hikayesi bulunması, yüksek tansiyon, hareketsiz yaşam tarzı, kolesterol yüksekliği gibi. Bunların içerisinde bizim düzeltebileceğimiz risk faktörleri var. Sigarayı bırakmak, şekeri, kolesterolü ve tansiyonu kontrol etmek gibi... Bu risk faktörleri azaltıldığı zaman kalp krizi geçirme riskiniz ciddi oranda düşer.” İfadelerini kullandı.
Kalp krizi açısından kadınlar mı erkekler mi daha büyük risk altında?
Kadınlarda kalp krizlerinin daha sinsi geliştiğinin altını çizen Dr. İsmail Ateş, menopoz sonrası için uyarılarda bulundu. “Menopoz öncesi risk kadınlarda erkeklere göre daha düşük iken, 50-55’li yaşlardan sonra kadınlarda risk ciddi oranda artıyor. Hatta daha da riskli konuma gelebiliyorlar çünkü kadınlarda şikayetler erkekler nazaran daha atipik gelişiyor. Kadınlarda tipik ağrı olmayabiliyor bunun yerine sadece nefes darlığı gelişebiliyor. Dolayısı ile kadınları daha dikkatli değerlendirmek gerekir. Çarpıntı, terleme, mide bulantısı gibi belirtiler de kadınlarda koroner kalp hastalığı belirtisi olabilir. Bu yüzden bu gibi belirtilere karşı kadınların uyanık olması gerekir.”
20’li yaşlarda kalp kontrolü yapılmalı.Dr. Ateş uyarılarına şu sözlerle davam etti. “İlk kontrollerin 20-25’li yaşlarında yapılasının bize kalbimizin durumu ile ilgili bilgi vereceğinden, ileriki döneme göre önlem alma konusunda bize yol haritası çizecektir. Her hastanın durumuna bireyselleştirilmiş yaklaşım çerçevesinde değerlendirme gerekir. Bu başlangıç noktası açısından büyük avantajdır. Risk faktörleri varsa ona göre tedbir almasına yardımcı olacaktır. Yoksa da 5-10 yıl aralıklarla kontroller yaptırabilir. 35 yaşını geçenlerde mutlaka ayrıntılı bir kardiyak checkup yapılması lazım. Bu da risk faktörleri varsa onların kontrol altına alınması açısından büyük önem taşımaktadır.”